27 Haziran 2011

*Amor Fati

                                                     N.Arın


Zerdüşt, şöyle bir düşünceyle meydan okur  (lütfen yüksek sesle okuyalım) :

Ya bir gün şeytan sizin en yalnız yalnızlığınıza gizlice girer ve size şöyle derse: 

“şu anda içinde yaşadığın ve daha önce yaşamış olduğun bu hayatı bir kez ve sayısız defa daha yaşayacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak, ama her acı, her sevinç ve her düşünce, her iç çekiş ve anlatılamayacak kadar küçük veya büyük her şey aynı sırayla sana geri dönecek , ağaçların arasındaki şu örümcek ve ay ışığı, hatta şu dakika ve ben bile. Varoluşun ebedi kum saati tekrar tekrar ters çevrilecek ve onunla birlikte bir kum tanesi olan sen de !”

(Böyle buyurdu Zerdüşt/Nietzsche)

Şu an yaşadığın hayatı sonsuza dek tekrar tekrar yaşayıp durmak  ödül müdür ceza mı?

Sanırım ben kendi cevabımı biliyorum.

*Amor fati : kaderini sev (ya da sevebileceğin bir kader yarat)




                                                      L.Arın





17 Haziran 2011

En büyük cehennem insanın kendisi midir?


         Levent Arın



Kasvetli bir yazı var karşınızda benden söylemesi, "canımı sıkmaya hiç  niyetim yok" diyenler için son çıkış...

Okumaya devam edenler cehenneme hoş geldiniz...

Bütün dinlerde cehennem ,ölümden sonra günahların bedelinin ödeneceği yer olarak anlatılır. İnsanın derisini eriten korkunç alevler, kaynar ve irinli sular, vahşi hayvanların saldırması, akrep, böcek ve yılanlarla dolu çukurlara atılma, can hıraş haykırışlar , inleyen, af dileyen ,ölmek için yalvaran ama ölemeyen insanlar...

İnsanın bedeni toprağın altında kurtlara besin olurken ruhun hayalimizin ötesinde bir yerlere yakılmaya götürülmesi inandırıcı gelmez bana. Yanma ve parçalanmanın bedene ait acı çekme biçimi olduğunu ruhun böyle şeylerden etkilenmeyeceğini düşünürüm. Alevler ve kaynar sular ruhu yakabilir mi ? İnsanlar ruha nasıl acı verilebileceğini hayal edemedikleri için bedene acı veren –ateş- gibi somut şeylerle cehennemi tasvir etmişler sanırım.

Oysa bizi bekleyen ortak bir cehennem yok bence. Hepimizin cehennemi ayrı.

Ben kendi cehennemimi yaşadım.

En sevdiğim insanın inleyerek acı çekişini çaresizlikle seyrettim. Aylar boyu gözlerindeki kedere ve umutsuzluğa baktım. Gün gün ufalışını, sararışını, eriyip bambaşka bir insana dönüşmesini izledim. Hayatını sonlandırmak için benden izin isteyişini, ağlayışını, insanlarla vedalaşışını, vasiyetlerini dinledim.

İşte ruhun cehennemi budur.

Benim için ruhun cehennemi ,en sevdiğin insanın öldüğünü öğrendiğinde “çok şükür” demektir. Bunu dediğin için kendini hiç affedememekdir.

Hayatın içinde özel değil nasıl da sıradan biri olduğunu görmek, ayağının altında güvenerek bastığın yerin nasıl da yok olabildiğini, hayatımızı kendimizi kandırarak geçirdiğimizi anlamaktır.

Ve belkide en büyük cehennem insanın kendisidir…


11 Haziran 2011

Mavinin her tonuna yolculuk


                                                      Nihal Arın



Tatil anlayışınız, pırıl pırıl, şerbet gibi denizlerde kalabalıklardan uzak yüzmek, doğayla baş başa olmak ise bunun adı mavi yolculuktur. Mavi yolculuk tam pansiyon otelinizin sizi her gün farklı koylara, denizlere götürdüğü bir tatildir.

Tekneye adımınızı attığınızda banyo-tuvaletli bir kamaranız olur.Bu kamara bavulunuzu koymak duş/wc ve üzerinizi değiştirmek içindir.Kamaradaki yatak nadiren kullanılır.

Türk halkı genellikle ayağının değdiği yerde yüzmeyi sevdiği için mavi turların müşterileri  envai çeşit ülkeden bir araya gelen turistlerdir. Avusturalyalı, japon, hollandalı, fransız veya ingiliz tur arkadaşlarınızla denize açılırsınız (burası bir amerikalı, bir fransız, bir türk fıkralarının hayata geçtiği yerdir).

Mavi, yeşil, lacivert veya turkuaz koylarda mola vere vere ilerlersiniz.Teknenin miçosu aynı zamanda ahçısıdır. Becerikliyse eğer,balıktan karnıyarığa, köfteden dolmaya lezzetli türk yemekleri yer turistlerin yemekleri incelerkenki yüz ifadelerini gülerek seyredersiniz.

Artık 24 saati bir arada geçiren ama kimsenin kimseyi pek rahatsız etmediği bir grup olmuşsunuzdur. Gün, üç-dört farklı koyda bol bol yüzerek, yüzmediğiniz zamanlarda da kitap okuyup uyuyarak, tavla veya kağıt oynayarak, arada da acaip balıklar tutarak geçer. Şanslıysanız denizde yunuslar, uçan balıklar, ahtapot ve zarganalar da görürsünüz.

 Akşam olduğunda gecelemek üzere sakin bir koya demir atılır. Yemekten sonra içki faslı başlar. Genelde içkiler ekstra ve çok pahalı olduğu için imdadınıza bavulunuzdaki şarap yetişir.

Uykunuz geldiğinde, kamaranızda eşofmanınızı, çorabınızı giyip, çarşaf, yastık ve battaniyenizi alarak teknenin üzerine çıkar, gündüz güneşlendiğiniz yataklara bu sefer yıldızları seyrederek uyumak için uzanırsınız.

Hiçbir ışık olmadığı için yıldızlar müthiş parlaktır, dünyanın etrafında dönmekte olan yüzlerce uyduyu tek tek sayabilirsiniz. Hele bir de ay varsa...

Sabahın yedisinde güneşin ısıtmasıyla gecenin serinliği biter. Diğerleri uyumaya devam ederken mayonuzu giydiğiniz gibi yüzünüzü yıkamak üzere sizden başka kimsenin olmadığı ılıcık denize usulca kendinizi bırakırsınız...



                                                                             L.Arın

2 Haziran 2011

Perspektifsizliğin resmi

Nihal ARIN


Eski resimlerimden biridir bu. Baktım yeni resim yapamıyorum, bloğu da ihmal etmeyeyim diye eskilerden -aslında pek de beğenmediğim- bir resmi
koydum.

Aslında sadece resim değil, bir çok şeyi yapamıyorum bu aralar. Harıl harıl aramam gerekirken ev arayamıyorum, beni bekleyen bir çok kitap olmasına rağmen elime alamıyorum, alınca da dikkatimi toplayamıyorum.

Enerjim düşük,yüzüm asık, ev işleri ağır bir yük... Telefonla konuşmak bile zor geliyor bazen. Bir de işe gitmek var tabi...

Daha kendi söküğümü dikemediğim için kimsenin söküğü ile uğraşmak istemiyorum bu günlerde.

Kendi başıma olmak, tv seyretmek, internete girip başka insanların neler yaptığına, yazdığına bakmak, bilgisayarda oyun oynamak, öğle uykusuna yatmak, dengesiz ruh halimi anlayan dostların  sesini, sohbetini, şakalarını duymak, bira ile deniz börülcesi yemek, azıcık da ağlamak iyi geliyor bu aralar.

Eee tabi bunun adı depresyon hop deyince girilmiyo ki hop deyince çıkılsın. Ama ne zaman çıkacağımı tahmin ediyorum, merdivenin çoğunu çıktım ama tepeye biraz daha var.

O zamana kadar ruh halim beni nereye götürürse...


Levent ARIN