yurtlarından sürgün bir sürü insanın denizlerde boğulmasına,
cesetlerinin kıyılara vurmasına aldırmadan uzuyor günler…
günlük koşuşturmaca içerisindeki sıradan insanların bombalarla parçalanıp öldürülmesine aldırış etmeden açıyor bahar dalları…
yüzlerce insanın yaşadığı evleri terk etmek zorunda
kalmasına rağmen düşüyor cemreler…
bütün ülkenin korkuyla dolmasına, sokağa çıkamamasına
aldırmadan geliyor bahar, baştan çıkarıcı davranıyor, sokağa, kırlara, deniz kenarına
çıkmaya çağırıyor düşüncesizce…
toprak bizim acılarımıza hiç
aldırmadan uyanıyor, insanlar savaşmıyor, ağlamıyorcasına büyük bir
aldırmazlıkla yeşeriyor, çiçekleniyor...
hiç değiştirmiyor programını, düzenini,
alışkanlığını…
binlerce yıl önce lidyalılara, asurlulara, friglere, urartulara, hititlere nasıl davrandıysa bize de öyle davranıyor, yani
üzerindekileri hiç umursamıyor, kendi düzenine, alışkanlığına devam ediyor…
biz de yüzyıllardır yaptığımız
şekilde savaşmaya, öldürmeye, sürmeye, göç etmeye, ölmeye ve öldürmeye devam ediyoruz ,bizden önce bir sürü uygarlığın yaptığı gibi…
zamanın, dünyanın hiç
umursamadığı sınırlar çizip ölümüne bu sınırları savunuyoruz... yüzyıllar sonra başka bir grup gelip yeni
sınırlar, yeni bayraklar çizip bunların uğruna ölene kadar…
bizden önce binlerce kez yapılmış
hataları yeniden yeniden yapıyoruz...
tüm dünya tarihini hızlandırılmış
bir şekilde seyredebilseydik, aynı şeylerin tekrar tekrar yaşandığını, din ve
toprak bahaneleriyle sürekli savaşıldığını, milyonlarca insanın hayatının diğer
insanlar tarafından bu savaşlarda sonlandırıldığını görecektik…
ve dünyanın bu olanlara hiç
aldırmadan ağır ağır dönmeye devam ettiğini, günlerin her zamanki gibi, kısalıp
uzadığını, mevsimlerin sırayı hiç bozmadan bir birini takip ettiğini, güneşin
kaç milyonuncu kez doğup battığını da görecektik...
bizden binlerce yıl sonra bu
topraklarda dini, dili, bayrağı çok başka insanların oturabileceğini, toprağın
sahibi değil kiracısı olduğumuzu fark edemiyoruz...
şu kısacık ömrümüzde sayılı kere şahit olacağımız baharı, toprağın uyanışını, ağaçların çiçeklenmesini, günlerin uzamasını sevinçle izliyor olmalıydık...
oysa çaresizlik içerisinde ölümleri, acıları ve savaşları izliyoruz ...