24 Ocak 2012

Kadınlık halleri...




Ramazan Aykılıç




Ayşe'nin kozasındaki yazıyı okuyunca kadınlık halleri üzerine düşündüm.

Kadınlığın birçok halinden kendimi uzak hissederim, kadınlık dilini bir türlü öğrenemedim. Bu dil küçüklükten itibaren anneden öğreniliyor galiba. Benim annem de bu dili iyi bilmezdi.

Bu dilin içinde, giyim, kuşam, moda, saç bakımı, kozmetikler, çocukların ve erkeklerin nasıl “idare” edileceği, diğer kadınlarla rekabetde nasıl öne geçileceği vs. filan var.

Sabahlığı ile birbirine kahvaltıya gitme, kahve falları bakma, altın günlerinde birbirinden kek tarifi alma, koca ve çocuklarını diğerlerinin koca ve çocuklarıyla kıyaslayıp şikayetlenme, başlamışken kaynana ve görümceleri de sıradan geçirme, örgüler, danteller, yemek tarifleri, diyetler, saç boyaları diğer komşuların dedikoduları, vs. vs…

Bunların çoğunu bilen ve hayat tarzı böyle olan kadınların yanında (yaşı benden küçük ya da büyük olsun) kendimi eksik hissederim, konuşacak konu bulamam (ki aslında konuşkanımdır) sıkılırım ve bir an önce oradan kaçmak isterim. Bazen ortamda tanıdığım bir erkek varsa onunla sohbet etmeyi tercih ederim.

Ve bu kadınların mekanı olan kuaförler … 

Kuaförde saç boyatıp, manikür-pedikür yaptırır veya kaş-bıyık aldırırken bir yandan da kuaförle magazin programlarındaki dedikodulardan konuşan kadın uzaylıdır bana göre (yoksa niye kafasındaki alimünyum folyolarla kendi evindeki gibi rahat davransın?) Benim için ise kuaförün işini çabuk yapıp hiç konuşmayanı makbuldür.

Annemin de öyle olmayışından mıdır yoksa östrojenim mi az bilmiyorum ama biraz standart dışı olduğum kesin.

Neyse ki yalnız olmadığımı biliyorum, birçok farklı şey konuşabileceğim, gösterişçi ve rekabetçi olmayan (ve hatta şükür ki bana benzeyen) kadın arkadaşlarım var.

Azınlıktayız ama daha derin, daha ince ve daha keyifliyiz bence :)














6 Ocak 2012

bırak olsun...





rahatlayın...

çünkü hiçbirşey kontrolümüz altında değil...

ne ettiğimiz dualar, tuttuğumuz uğurlar, ne adadığımız adaklar, dilediğimiz dilekler, yapmaya çalıştığımız büyüler, verdiğimiz sadakalar hiçbiri işe yaramayacak rahatlayın...

olacak olanı, olmasından korkulanı değiştiremeyecek,  engelleyemeyeceksiniz... olacak...

korktuğunuz başınıza gelecek... kaçamayacaksınız, rahatlayın...

her tesadüften, faldan, rüyadan  çıkardığınız yorumun /anlamın ne kadar da boş, saçma ve hatta komik olduğunu göreceksiniz...

sonrasında, bunlara inanan, bunlardan medet uman yanınıza acıyarak bakacak, onun  saflığına, çaresizliğine üzülecek ve hatta gidip ona sarılmak isteyeceksiniz...

kabul edin özel değiliz/özel değilsiniz...

görünce başımızı çevirdiğimiz sakat dilenci yada otobüs penceresinden seyrettiğimiz insanlar kadar sıradanız, kimseden bir farkımız yok, onun başına gelen bizim de başımıza gelecek...

ayrıntılardan okumaya, tesadüflerden çıkarmaya, rüyalardan yorumlamaya çalıştığımız  hayata dair gizli bir "mesaj", "anlam" veya "sır" yok... (maalesef)

ama korkmayın... bunu kabul edince rahatlıyorsunuz...

rahatlayın ki enerjinizi bunlara harcamak yerine var olan anlarınıza, saatlerinize ,günlerinize harcayabilesiniz...

çünkü hayat kotrolümüz dışında akmaya devam ediyor... edecek...

ama bu hayatı nasıl geçireceğimizin kontrolü  hala bizde

rahatlayın...


"Herşeyi kontrol etmeye çalışmaktan vazgeç. Bırak ne olacaksa olsun. Bırak olsun.''   Fight Club (1999)