23 Şubat 2012

Rumi der ki...












"Allah der ki:


kimi benden çok seversen onu senden alırım...


ve ekler ;

onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım...


ve mevsim geçer gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur...


aklın şaşar dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur
öyle garip bir dünya...


olmaz dediğin ne varsa hepsi olur...


düşmem dersin düşersin...


şaşmam dersin şaşarsın...


en garibi de budur ya ;


öldüm der durur yine de yaşarsın"












14 Şubat 2012

günlerden 14 şubattı...









evliliğimin 14. günüydü 14 şubat... 

hastane yatağına yatmışım, doğuştan gelen kan hastalığım nedeniyle trombosit alıyorum...

birinci torba bitmiş ikinci torba veriliyorken hemşire tedirgin bir halde geliyor eline eldiven giyiyor,   yavaş ve dikkatli hareketlerle iğneyi damarımdan çıkarıyor, hiç bir şey söylemeden dönüp arkasını gidiyor. 

leventle şaşkın birbirimize bakıyoruz. oysa  bir torba daha verilecekti... kalkıyorum ve birlikte doktorumun odasına  gidiyoruz.

doktorumun yanında bir doktor daha var , tedirgin  haldeler, tuhaf davranıyorlar. nooldu  diye soruyoruz, kem küm ediyor birbirlerine bakıyorlar... sonunda diğer doktor konuşmaya başlıyor, kızılaydan aramışlar…

(trombositleri kızılaydan almıştık, iki tanesi benim götürdüğüm kişilerden alındı üçüncüsünü kızılay kendi bankasından verdi)

işte o üçüncü torba trombositin ilk analizlerde virüslü çıktığını haber vermişler hastaneye. ne virüsü bu diyoruz… doktor yüzümüze bakamıyor…”hiv” diyor. 

trombositi veren kişi bulunup yeniden kan alınıp ileri tahliller yapılacakmış, ama o zamana kadar beni bulaşıcı hastalıklar bölümüne gönderip hemen hiv ilaçlarına başlatacaklarmış. 

günlerden cuma saat dört… şaşkın, şok olmuş halde çıkıyoruz doktorun yanından, 14 günlük evliyiz… doktor hiv virüsü aldın diyor…AİDS demek bu...

hiv baskılama ilaçları ile eve dönüyoruz, daha söylenenleri hazmedememişiz… sanki biri şaka yapıyor bize…

ilaçlara başlıyorum ne ağır ilaçlar onlar öyle ,nasıl yan etkileri var, ateş yapıyor kas ağrıları, halsizlik, sırılsıklam terliyorum, asıl şimdi hasta gibiyim… sürekli bunları mı kullanacağım? 

moral bozukluğumuzu birbirimize çaktırmamaya, kocamaaan bir sorunla normal hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz... geceleri uyandığımda leventin kırmızı gözleri ile karşılaşıyorum…

pazartesi ben işe levent kızılaya gidiyor. kendimi tuhaf hissediyorum, iş arkadaşlarım öğrenince bana nasıl bakacaklar, nasıl davranacaklar?  aileye nasıl söyleyeceğim, ben inanamazken onlar nasıl kabullenecekler?   

konuşmaya çalışıp da sesinin bi türlü çıkmadığı her şeyin ağır çekim olduğu rüyalardan birindeyim sanki...

öğlene doğru telefon çalıyor, telefonun ucunda levent “hiv değilmiş hepatit B taşıyıcısıymış” diyor.

bu  habere sevinmeli miyim üzülmeli miyim? hiv’den kurtulduğum için seviniyorum tabi. tekrar hastaneye gidiyoruz, doktorum, bütün hafta sonunu morali bozuk geçirdiğini biz giderken arkamızdan ağladığını söylüyor. 

hepatit B için koruyucu serum veriyorlar, sonradan yapılan tahlillerde ise kanımda herhangi bir virüse rastlanmıyor.

geriye büyük bir karabasan olarak hatırlayacağımız bir hafta sonu kalıyor…