15 Eylül 2013

göç zamanı...




yıllardır kapağı açılmayan eski dergiler, kimi okunmuş, kimi okunmamış veya yarım bırakılmış mesleki kitaplar, üniversitede ders notlarımı yazdığım, kapağınında/sayfalarında derste arkadaşlarla  sıkıntıdan çizdiğimiz karalamalar, aforizmalar olan ve bir gün tekrar okursam diye sakladığım defterler, işe başladığım günden bu yana yazdığım raporlar, biriktirdiğim notlar, kartpostallar, fotoğraflar, öğrencilerden ve arkadaşlardan aldığım ufak tefek hediyeler, renkli kalemlerim, not kağıtlarım, masa ve duvar takvimim, erken bastıran soğuklar için elektrik sobam, iş çıkışında yağmura yakalanma ihtimali için bekliyen şemsiyem, iş yerinde çay ve su içmemi sağlayan abimin hediyesi sebilim, çay/kahve kupalarım, sabah çayına eşlik eden küçük televizyonum, bel yastığım, bilgisayarım, yazıcım, yıllardır yavaş yavaş büyüttüğüm çiçeklerim, duvardaki resimlerim...

onaltı yıldır yavaş yavaş birikmiş, ayrı ayrı anısı, hikayesi olan bir sürü eşya, nesne, ıvır zıvır...

yıllardır evim haline gelmiş iş yerimde ne hissedeceğimi bilemeden, apar topar, bir şaşkınlık, inanmazlıkla herşeyi topluyorum, kutuluyorum... 

oysa bunu ancak emekli olurken yapacağımı sanıyordum...

en önemliside  on altı yılda biriktirdiğim anılarım...

olayın ağırlığını hafifletmek için arkadaşlarla dalga geçiyoruz, şakalar yapıyoruz...

duygusallaşmaktan, üzüntüden kaçmanın bir yolu da dalga geçmek...

ama kaçamıyoruz, resmi plakalı minübüs içeri giriyor, bizi beklemeye başlıyor...
bütün çalışanlar toplanıyor, vedalaşmaya, el sıkışmaya başlıyoruz, bazıları ağlıyorlar...

bende bir gerçekdışılık duygusu...

bir inanmazlık içerisinde, robot gibi, ayrılmıyormuşum, yarın tekrar görüşecekmişim  gibi tokalaşıyorum...

sonra tüm kadın memurlar minibüse biniyoruz, minibüs hareket ediyor...

geride kalan ve  bizi el sallayarak uğurlayan iş arkadaşlarıma bakamıyorum...

bitti mi şimdi?

bitti...